31 Mayıs 2013 Cuma

BURUN SIZLAMASI, GÖZ DALMASI, VÜCUDUMUZUN KADERLE İLGİLİ SİNYALLERİ MİYDİ?


Zaman zaman vücudumun verdiği sinyalleri bir şeylere yorardım..



* Kulağım çınlar, ay biri beni anıyor derdim.

* Avucum kaşınır. Sağ sağlığa, sol varlığa diye başıma sürerdim.

*Gözüm dalar, “off çok misafir gelecek” derdim. 

* İçimizde bir sıkıntı olur “öff kötü bir şey olacak sanki” diye bütün günümüzü zehir ederdim..

*Yürümekten yorulurum, ayaklarıma kara sular indi derim.

O kara su nedir bilmem ama ağız alışkanlığıyla bunları söylerdim.

Hepsinin bir anlamı var aslında belki de. Ama benim vücut dilim biraz şaşırdı bu günlerde. Bu söylenenlerin aksine çalışıyor.

Gerçek vücut dilimi çözdüm. Bugün burada benim vücut dilimle olan gerçekleri bir tecrübe sonunda aktaracağım.

Her zaman içimde sıkıntı olur, bugün kötü bir şey olacak diye hayıflanırdım ya.. Babamı kaybettiğim gün hiç de içimde bir sıkıntı yoktu. Gayet ılımlı bir gündü. Keyifle de kalkmıştım. Ama kötü bir şey olmuştu işte. Demek ki benim vücut dilimde iç sıkıntısı her zaman kötüye yorulmazmış. İçin rahat olduğu zaman da da olacak kötü şey olurmuş.



Burun sızlaması, babamın ölümüyle en çok yaşadığım şey oldu ve o günlerde burun sızlamasını ne de çok hissettim.

Özlem, acıma ve bir daha göremeyeceğini bilme duygusuyla en çok vücudum bu duyguyu yaşadı. Devamlı burnumun direği sızladı. Burun sızlaması buymuş meğer, ne sevgiliye duyulan özlem, ne hüzünlü bir şarkıymış, babamı düşündüğümde burnuma gelen tuhaf bir duyguyla gözlerimin yaşarması, içimin burkulmasıymış.

Gözümün dalması ise, her zaman benim için bir misafirin gelmesine işaretti. Gerçekten de gelirdi. Bunu doğru söylerdi her zaman vücudum.

Tüylerim diken diken olurdu korkulu bir şey yaşadığımda veya acıklı bir olayı dinlediğimde. Bunu da vücudum da yaşıyordum. Beynim mi istediği zaman hüküm veriyor, yoksa ben mi öyle hissediyordum.

Kulaklarım çınladığı zaman beni anıyorlar derdim ya, kime sorsam beni kimse anmazdı. Aslında kulaktaki bir rahatsızlıkmış. Gözüm seyirir hep korkardım. Kötü bir şey olacak diye. Magnezyum eksikliği ve göz yorgunluğuymuş. Ama seyirdi mi deneyince oluyor derler diye hep iyi düşünürdüm.

Mesela aşık olunca kızlar, karnına ağrı girer, kalbi pır pır atar. Bunu kime sorsak oluyor der. Bende pır pır atma hep korkudan olmuştur.

Ağzımın suyu aktı lafı doğru ama. Güzel bir yemekten bahsederken ağzım sulanır, limonu keserken ağzım sulanır. Vücudum tepkilerini böyle güzel kor işte.

Gözyaşı da bir tepkidir vücudun ve bende bol miktarda vardır. Sinirlenir ağlarım, üzülür ağlarım, sevinir ağlarım. Vücudum yapma, etme, ağlama derim. Ama sulugöz Tahireyimdir mahallenin.

Bilimsel açıklaması vicdanlısın da ondan için kaldırmıyor derler. Ben de zaman zaman içime kızarım. Şöyle asil metanetli dur, başkalarının yanında zayıflık göstergesi sayılan gözyaşlarına hakim ol.

Ama benim vücudumda iki yer vardır ki. Söz geçiremiyorum onlara.

Biri mide, biri göz.

Bu iki organımıza daha az söz geçirirsiniz. Kalbinize engel olamazsınız derler. Koca bir yalan . Engel olmasanız da kimsecikler görmek.

Ama göz öyle mi.. Şıp diye akıtıverir gözyaşlarını. Herkesler görüverir üzüntülü olduğunu, Ya mide. Açlıktan bir guruldadı mı?.. Yanında biri otururken duydu mu? Ne kadar tokum, yok aslında yemem filan deseniz de başkaları sizin aç olduğunuz anlayıverir.

Ama bunların hepsini yaşamamız bizim beden duygusallığımızla ilgilidir aslında. Beyin mi hüküm verir hepsine, Yoksa vücudumuzun organları tek başlarına buyruk mudur?

Bilinmez ama yaşadıklarımızın vücudun hareketleriyle değil kaderiyle ilgilidir aslında. Olacaklar, vücudunuzun verdiği tepkiyle değil, kaderinizde varsa yaşanacaktır,


Tıpkı bu yazıyı kaderinizde okumak varsa okuyacağınız ve belki de yorumda bulunacağınız gibi... Kimbilir….