25 Aralık 2014 Perşembe

KRAVATIN ERKEK BOYNUNDAN, YUMUŞAK BİR GEÇİŞLE KADIN BOYNUNA TRANSFERİ,

Kravat bizim iki yakamızı bir araya mı getiriyor? Yoksa boğazımızı mı sıkıyor?  Peki kravatın boğazı sıkmaktan başka fonksiyonu var mıdır? Eğer iki yakayı bir araya getirmekse düğme o işi görüyor. Düğmeleri örtüp giysimizi güzel ve renkli kılmaksa kadınlar niye takmıyor?

İşte kravatın tanımlamasının bu son cümlesinde  ben devreye giriyorum. Kadınlar niye takmıyor?.. Artık böyle bir şey yok.. Eşinizin, babanızın, erkek kardeşinizin boyunlarını  süsleyen kravatlar artık yumuşak  bir geçişle bizim boyunlarımıza geçiyor. Kravatın bayan sunumu işte karşınızda.


Ben yukarıdaki resmi gördüm, uyguladım. Biraz estetik olmadan hızla çalıştım ama.. Siz hayal gücünüzle çok güzel uygulamalar yapabilirsiniz. İşte benim silikon tabancasıyla 5 dakika da kolyeye dönüşen,  önce eşime ait olan, şimdi benim boynuma yumuşak bir geçiş yapan kravat fularım.



Kravatın fular haline dönüşüyle kravatın çıkış hikayesini merak ettim. Her yeni bir gün yeni bir şey öğrenmenin başlangıcıymış ya, bundan yola çıkarak kravatın tarihçesini inceledim.

Kravat sever bir millet olmadığımız açıktır ama ister inanın, ister inanmayın kravatın ortaya çıkışında Türklerin de rolü varmış. Bizim Osmanlılar yenilmese belki de böyle bir kutlama olmayacak, kravatta ortaya çıkmayacak. 

Rivayete göre;

1660'da Osmanlılar Avusturya ordusuna yenilince o zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde olan Hırvatistan'dan (Croatia) bir alay asker zaferin kahramanları olarak Paris'e götürülmüş ve kralın huzuruna çıkarılmışlar.  Bu askerler boğazlarına renkli mendiller takmışlar, ancak bu mendiller Romalılar devrinde hatiplerin, ses tellerini sıcak tutmak için boğazlarına sardıkları mendillere benzediği için kral çok beğenmiş ve krallık kravatları takan bir alay kurmuş. Kravat kelimesi de Hırvat anlamındaki “Croat” kelimesinden türemiş. Çok geçmeden bu moda İngiltere'ye sıçramış,  Hiçbir centilmen boğazına bir şey sarmadan kendini iyi giyinmiş hissetmiyormuş. Kravat o zamanlar o kadar yüksek bağlanırmış ki,  insanlar vücudunu döndürmeden etrafa bakamıyorlarmış. Ama kravatın kılıç darbelerine karşı boyunlarını koruması çok işe yaramış.  


Kravat çeşitli şekillerde yüzyıllarca yerini korumuş,  yüzden fazla değişik bağlama şekli geliştirilmiş, 1960 yılında gençliğin baş kaldırmasıyla gözden düşse de 1970’lerde ise patronların kravat takması sonucu, tüm çalışanlara şart olmuş,


Bugün itibariyle hedefim, erkekler çalışırken kravat takarken, bayanların da kravatı boyunlarında bir aksesuar olarak takmalarını sağlamak. Yani kravatın önlenemez yumuşak bir yükselişine şahitlik etmek.. Hadi bayanlar dolaplarınızı aralayın. Sessizce kravatlarınızı boyunlarınıza takın.

18 Aralık 2014 Perşembe

YAVUZ SULTAN SELİM'İN MATRİX ŞİİRİ


MATRİX ŞİİR.

 Önceleri duymuş muydum? Hayır. 

Bir hocamızın bu şiiri paylaşmasıyla, bu şiirden haberim oldu.
Lise sıralarında edebiyat derslerinde işlediğimiz konuların, yıllar sonra daha duyarlı bir şekilde okumanın güzelliğiyle şiiri tekrar okudum.
Şiir yazmadaki ustalığını bildiğim Yavuz Sultan Selim'in, matrix şiirindeki ustalığı gerçekten de şiir dünyasına örnek olacak bir çalışma..


Sanma Canım Herkesi Sen Can-ı Dilden Yar Olur

Herkesi Sen Dost mu Sandın Belki Ol Ağyar Olur
Can-ı Dilden Belki Ol Alemde Bir Dildar Olur
Yar Olur Ağyar olur Dildar olur Serdar Olur

Yavuz Sultan Selim'in bu şiirinde aşağıda açıklandığı üzere; şiir soldan sağa okunduğu gibi sırasıyla birinci mısradan itibaren, bölünmüş kelimeleri alt alta getirdiğimizde yine anlam bütünlüğü bozulmadan şiir bütünlük içinde yukarıdan aşağı da sırasıyla aynen okunmuş olur.

Şiir sanatında bu ilk ve tek bir örnek olduğunu gördük.

Şimdi yukarıdan aşağıya okunur durumuna bakalım.

1.) Sanma şahım/ herkesi sen/ sadıkhane / yar olur

2.) Herkesi sen/ dostum sandın/ belki ol/ ağyar olur

3.) Sadıkhane/belki ol/ alemde/ dildar olur

4.) Yar olur/ ağyar olur/ dildar olur/ serdar olur

Yukarıdan aşağıya;

1.) Sanma şahım

herkesi sen

sadıkhane

yar olur

2.) Herkesi sen

dostum sandın

belki ol

ağyar olur

3.) Sadıkhane

belki ol

alemde

dildar olur

4.) Yar olur

ağyar olur

dildar olur

serdar olur

soldan sağa 1.mısra,yukarıdan aşağıya 1. sırayı

soldan sağa 2.mısra,yukarıdan aşağıya 2. sırayı

soldan sağa 3.mısra,yukarıdan aşağıya 3. sırayı

soldan sağa 4.mısra,yukarıdan aşağıya 4. sırayı

oluşturur ve şiir soldan sağa ve yukarıdan aşağıya sırasıyla anlam ve sıralama değişmeden okunur.

Yavuz Sultan Selim Han bu beyiti Şah İsmail'e yazmıştır.

Hikayesi şöyledir:

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda , Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz Şah'ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: " sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırken de bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.


Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler veilave eder: " atacaksan tokadı
böyle atacaksın. "(alıntı)

Bu güzel bilgileri internette paylaşan tüm şiirseverlere teşekkür ediyorum. Ama öncelikle şiiri bir şekilde ortaya çıkmasına sebep olan Sayın Prof. Dr. İmer Okar hocama saygılarımı sunuyorum. Güzel bir bilgiyi paylaşıma açtığı için.